TOBB - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

Demokrasi ve Özgürlükler Adası hizmete açıldı


27.05.2020 / İstanbul



Kültür ve Turizm Bakanlığı, TOBB, GTİ işbirliğiyle yap-işlet-devret modeliyle, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından idam edilen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın yargılamasının yapıldığı Yassıada'daki tarihi ve kültürel değerlere sahip yapıların korunarak yenilenmesi ve halkın hizmetine sunulması amacıyla 2015 yılında temeli atılan proje tamamlandı.​
Demokrasi ve Özgürlükler Adası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hizmete açıldı.
 
Törende konuşan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Kopuz, Yassıada’nın, herkes için hüznün simgesi olduğunu belirterek, “Aynı zamanda, şehadete giderken bile, milletin ve vatanın selametini düşünen bir metanetin simgesidir. Milletten aldığı emaneti taşırken; ailelerinden, arkadaşlarından ve tutkuyla bağlı olduğu milletinden koparılan, memleketimize büyük hizmetler vermiş, 3 demokrasi şehidinin hatırası burada yatıyor. Bu vesileyle vatana hizmet yolunda mücadele ederken, en ağır bedelleri ödemek zorunda bırakılan, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı rahmetle ve saygıyla yad ediyorum. Cenabı Hak hepsinin mekânları cennet eylesin, ruhları şad olsun” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı ve himayesinde gerçekleştirilen projenin, 3 demokrasi şehidinin hatırasının gelecek nesillere aktarımında önemli bir rol oynayacağını ifade eden Kopuz, “Sağolun, siz bize güvendiniz, inandınız. Bize, Yassıada'yı yeniden inşa projesini üstlenme görevi ve sorumluluğunu verdiniz. Biz de, TOBB ve 137 oda, borsa ortaklığıyla kurulan Gümrük Turizm İşletmeleri AŞ vasıtasıyla, bu önemli işi üstlendik. Burası on yıllardır, kimsenin uğramadığı, adeta kaderine terkedilmiş olarak bırakılmış bir adaydı. Biz burayı, yerli ve yabancı misafirlerin ağırlanacağı, ziyaret edenlerin Türkiye'nin demokratikleşme mücadelesine tanıklık edecekleri dev bir esere dönüştürdük. Kara Gümrük Kapılarının modernizasyonundan sonra, bu işi de başarıyla tamamlayan Gümrük ve Turizm İşletmeleri A.Ş.’yi ve burada görev alanları gönülden tebrik ediyorum” şeklinde konuştu.

Kopuz, bundan sonra Yassıada denilince akla hüzün değil, umudun geleceğini vurgulayarak şöyle devam etti: “Burayı ziyaret edenler ülke olarak hangi zorlukları aşıp bu noktaya geldiğimizi hatırlayacak. Yassıada artık demokrasi ve özgürlüklerle anılacak. Milli iradenin ve demokrasinin simgesi haline gelecek. Daha büyük hedeflere ulaşmamız için de bir mihenk taşı olacak. 

Yaklaşık 103 bin metrekare olan Yassıada üzerinde, 123 odaya sahip otel ve bungalov yapılarının yanı sıra, 600 kişilik kongre merkezi ve 4,193 metrekarelik demokrasi müzesi inşa ettik. Ama hepsinden önemlisi 27 Mayıs darbesinden sonra kurulan düzmece mahkemede yargılamaların yapılmış olduğu spor salonunu, bir müzeye dönüştürdük. Böylece insanlarımız, o günleri gerçek mekânlarında hissederek gezecek.

Yine, yıllarca bakımsızlıktan ve terk edilmişlikten dolayı harabeye dönüşen, tarihi ve kültürel miraslarımıza da sahip çıktık. Onları restore ettik. Yalnızca tarihimize ve kültürümüze sahip çıkmakla da kalmadık. 62 bin metrekareyi, yapısal ve bitkisel peyzaj alanı yaparak, doğaya ve çevreye duyduğumuz hassasiyeti de gösterdik. Bu kapsamda, 388’i ağaç olmak üzere 20 binden fazla yeni bitki dikildi. Yaptığımız ağaçlandırma ve yeşillendirme çalışmalarıyla Yassıada, daha yeşil ve estetik bir görünüme kavuştu. Ve nihayet bugün, size ve ülkemize, bu dev eseri sunuyor ve milletimizin hizmetine açıyoruz Hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum”

- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Demokrasi ve Özgürlükler Adası Açılış Töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin bundan tam 60 yıl önce tarihinin en kara günlerinden biri olan 27 Mayıs darbesine maruz kaldığını ifade etti.
 
Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grup cuntacının gerçekleştirdiği darbenin ardından yaşananların ise sadece demokrasi adına değil, adalet ve insanlık adına da utanç verici olduğunu aktaran Erdoğan, "Üzerinde bulunduğumuz Yassıada'da, diğer bir ifadeyle 'Yaslı Ada'da yapılan ve bizzat faillerinin itirafıyla önceden verilen emirlerin uygulanması şeklinde geçen yargılamaların sonu çok büyük bir faciayla bitmişti." diye konuştu. 

Yıllarca ülkeye hizmet etmiş olan ve milli iradenin temsilcisi konumundaki Demokrat Parti yöneticilerinin her türlü hakarete, işkenceye, iftiraya maruz kaldığı yargılamaların burada yapıldığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Aslında burada yapılan iş yargılama değil, darbe yaparak anayasayı çiğneyenlerin ülkenin meşru yöneticilerini anayasayı ihlal ithamıyla giriştikleri bir hukuk cinayetiydi. Yassıada'da aylar boyunca tam anlamıyla bir zulüm makinesi işletilmiştir. Ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları, komutanları, milletvekilleri, bürokratları hiçbir somut suçları olmadığı halde kin ve nefret ürünü insanlık dışı muamelelere maruz bırakıldılar. İstiklal Harbimizin kahramanlarından olan bu ülkenin cumhurbaşkanını intihara teşebbüs noktasına kadar getirdiler. Nezaketi, kibarlığı, insani hasletleri dillere destan olan bir başbakanı idama götürürken bile prostat muayenesi bahanesiyle aşağılamaya kalkacak kadar alçaldılar. Bu ülkenin yüreği vatan sevdasıyla dolu genelkurmay başkanını darbecilere katılmayı reddettiği için bir teğmene tokatlatarak tarihimizde görülmemiş rezillikler sergilediler."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Demokrat Parti Hükümetinin Başbakanı Adnan Menderes ile Bakanları Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun idam kararlarının da yine burada alındığını aktararak, şöyle devam etti:

"Her üç kahraman da idam sehpasına vakarla, gururla, inançla yürüdü. Darbeden yaklaşık 16 ay sonra, 16 ve 17 Eylül 1961 tarihinde gerçekleşen bu idamlar milletimizin yüreğine kor bir ateş gibi düşmüştür. Aslında o gün hukuk ve adalet ayaklar altına alınarak idam sehpasına gönderilen milletin bu üç adamı değil, bizatihi milli iradenin ta kendisi olmuştur. Darbe ile görevinden indirilen, Yassıada'da kurulan tiyatro mahkemelerde yargılanan rahmetli Menderes ve arkadaşları değil, tarihi, kültürü, değerleri ve inançlarıyla milletimizdi. Ama bilmiyorlardı ki Türk milletinin kalbindeki sevgiyi, yüreğindeki ateşi söndürmeye, onu hedeflerinden koparmaya bir avuç darbecinin gücü yetmezdi. Bu vesileyle sürgüne gönderildiği Hindistan'dan idam kararlarının hukuki ve meşru olmadığını, insanlık duygularıyla uyuşmadığını belirterek trajediyi engellemek için çırpınan merhum Alparslan Türkeşi de rahmetle yad ediyoruz. Menderes'i ve arkadaşlarını idam sehpasına çıkartanların ve onları destekleyenlerin alınlarındaki kara leke hiçbir zaman silinmeyecektir. Buna karşılık Menderes ve arkadaşlarının milletimizin kalbindeki mümtaz yeri her geçen yıl daha da güçlenerek hep devam edecektir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihi değiştiremeyeceklerini ama doğru yorumlanmasını sağlamak için tarihin hatırlanma biçimini değiştirmenin de ellerinde olduğunu söyledi.

Erdoğan, "Böylece bir yandan o meşum günleri hatırlarken, bir yandan da milli iradenin her hal ve şart altında üstün geldiğini gösterebiliriz." 

Uzun süre Yassıada'da kalmış şair Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Zindan Duvarları" kitabındaki şiirden bir dize okuyan Erdoğan, şöyle devam etti:

"İdam sehpasındaki son sözü, 'Devletime ve milletime ebedi saadetler dilerim.' olan rahmetli Menderes'in aziz hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. İdama götürülürken önce, abdestini alıp, iki rekat namaz kılıp, ardından altındaki sandalyeyi kendisi iterek düşüren ve celladına da 'Sen çekil, o sandalyeyi ben iterim.' diyen Fatin Rüştü Zorlu'nun hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Kişilik bu, kimlik bu, şahsiyet bu, mesele bu. Başarılı bir Maliye Bakanı olduğu halde, sırf geçmişte darbecilere istedikleri imtiyazları sağlamadığı için kendisine kin beslenen Hasan Polatkan'ın hatırasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur. Onları deviren, yargılayan ve asanlar, hayatlarını milletin nefret dolu bakışları altında sürdürmek zorunda kaldılar. Her ne kadar bu cinayete ortak olanlardan bazıları sonradan 'Biz Yassıada'da katliam yaptık.' diyerek suçlarını ikrar etseler de tarihin ve milletin hükmünden kurtulamamışlardır."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, merhum Adnan Menderes ve arkadaşlarının kabirlerinin, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın gayretleriyle İmralı Adası'ndan İstanbul'a taşınmasının da 30 yıl sonra gelen bir vefa örneği olduğunu kaydetti.

Erdoğan, 60 yıl sonra yeni bir dönemi başlatarak, gönülleri tekrar tamir etmek üzere bir arada olduklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Milletimiz buranın adını Yassıada'dan Yaslıada'ya dönüştürmüştü. Üzerinde durduğumuz toprakların ızdırabını dindirmek için Yassıada'yı da Yaslıadayı'da tarihe gömüp, burasını Demokrasi ve Özgürlükler Adası haline getirmeyi kararlaştırdık, bu da bize nasip oldu. Adadaki her bir tesise de tarihi anlamına uygun isimler verildi. Subay Gazinosunun ismi Adnan Menderes Müzesi olarak devam edecek. Konferans salonu da Adnan Menderes ismini taşıyacak. Her ikisi de burada yargılanan Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun'un ismi meydana, Oramiral Sadık Altıncan'ın ismi de kütüphaneye verildi. Yargılamaların yapıldığı spor salonu, Hasan Polatkan'ın, cami de ölümün üzerine iman dolu bir haykırışla yürüyen Fatin Rüştü Zorlu'nun ismini taşıyacak. Tüm bu sembolleriyle Demokrasi ve Özgürlükler Adası, ülkemizin geçmişten bugüne verdiği istiklal ve istikbal mücadelesiyle gönüllerdeki hasbi sevginin inşallah nişanesi olacaktır."

Adnan Menderes'in "Yeter söz milletindir." çıkışını kendilerinin de daha sonra, "Yeter karar milletindir." ifadesiyle geliştirdiklerini anlatan Erdoğan, bu süreçlerin birbirini adeta bütünlediğini dile getirdi.

Şehitlere Allah'tan rahmet dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin çok partili siyasi hayata geçiş sürecinin çok önemli olduğunu vurguladı. Ülkenin her bir ferdinin, özellikle gençlerin bu dönemi çok iyi bilmesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, şunları söyledi:

"Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal'in hastalığının ve ölümünün ardından tek parti CHP yönetimi ülkenin üzerine adeta bir kabus gibi çökmüştü. Kurtuluş Savaşımızdan sonra başlatılan kalkınma hamlesinin önü, tek parti zihniyeti tarafından bilinçli bir şekilde kesilmiş, mesafe katedilen çalışmalar birer birer akamete uğratılmıştı. Merhum Menderes'in 1950-60, 10 yılı, gençler burayı iyi öğrenmelisiniz, 10 yılda Türkiye'nin katettiği mesafeyi çok iyi öğrenmelisiniz. Bu işler lafla olmuyor. Acaba 10 yılda bu ülkede yapılan barajlarından tutunuz köprülerine, yollarına varıncaya kadar, bütün bunlarla beraber Türkiye neler kazandı, milli geliri nereden nereye çıktı, bire üç katlamak suretiyle Türkiye katladı. Buralara vardı. Bunları gençlerin araştırıp öğrenmesi lazım. Bütün bunlarla beraber uçak üretiminden demir yollarına, silah yapımından tarımın geliştirilmesine kadar, pek çok kritik milli üretim projemiz, işte bu dönemde hayata geçti. Bunları görmek lazım. Halkın taleplerine ve baskısına daha fazla dayanamayan tek parti CHP'si millete olan güvensizliği sebebiyle çok partili siyasi hayata geçişi ancak açık oy gizli tasnif yöntemiyle başlatmıştı. Böyle bir demokrasi olabilir mi? Ama işte CHP bunu yapmıştı. 1950'de nasıl olsa yine sandıklara hakim olacağı inancıyla gittiği seçimlerde milletimizin ortaya koyduğu iradenin gücünü kırmaya CHP'nin faşizan yöntemleri bile engel olamadı."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha sonra yapılan 1954 ve 1957 seçimlerinde de milletin demokrasi ve özgürlükler konusundaki tercihinde kararlı olduğunu gösterdiğinin altını çizdi.

Demokrat Parti'nin 1950 seçimlerini yüzde 53,5, 1954 seçimlerini yüzde 56,6 ve 1957 seçimlerini yüzde 47,8 ile birinci olarak tamamladığına işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Rahmetli Menderes'in milli gelirimizi üç katına çıkaran, ülkeyi barajlarla yollarla lojmanlarla sanayi tesisleriyle donatması milletimizi memnun ederken, birilerinin de rahatsızlığına yol açıyordu. Yerli ve milli olan her şeye husumeti hayatlarının merkezine koyanlar, ardı ardına gelen bu demokrasi ve kalkınma dalgalarına karşı daha sonra da sık sık başvuracakları bir yönteme sarıldılar. Sınırlarımızın bekçisi, milletimizin güven kaynağı kahraman ordumuz içinden devşirdikleri cuntacılar vasıtasıyla milli iradeyi tehditle baskıyla silahla yeri geldiğinde kanla alt etmeye çalıştılar. Sadece darbe yapanları değil, 'Daha ne bekliyorsunuz' kışkırtmasıyla ordumuzun içine darbe virüsünü sokanları da bu millet asla affetmeyecektir."

Erdoğan, ülkedeki tüm darbelerin ve cunta hareketlerinin temel karakterinin, milletin değerlerine ve tarihe düşmanlık olduğunu dile getirerek, emperyalistlerin uç beyliğini yapan darbecilerin, ülkedeki bölücülük cereyanlarının değirmenine de su taşıdığını söyledi. 

Erdoğan, darbecilerin her darbe öncesinde sokakları kana ve ateşe boğarak binlerce masumun acı çekmesine, her darbe sonrasında da yetişmiş kadroları tasfiye ederek, ülkenin gerilemesine yol açtıklarını belirterek, şunları ifade etti:

"Halkı hor ve hakir görerek, inancını, kılığını, kıyafetini aşağılayanların, gerçekte ne kadar ilkel, bağnaz olduklarının en çarpıcı örnekleri darbelerdir. Darbeciler ve onları yönlendirenler, hep aynı kodlarla hareket etmişlerdir. Demokrat Parti'nin ezanı aslına döndürmekten, kapalı camileri açmaya, Türkçenin bin yıllık birikimine sahip çıkmaya kadar milletin taleplerine verdiği her cevabı yüzlerine atılmış bir tokat gibi görüyorlardı. Yıllardır kendisine söz hakkı verilmeyen milletin, demokrasi ve özgürlük talebinin karşılık bulması, bunlarda başlarına inmiş birer yumruk hissi uyandırıyordu. 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' ilkesinin hayata geçirilişini, hesapsız, sorumsuz bir şekilde kullandıkları iktidar gücünün ellerinden kayıp gidişi olarak değerlendiriyorlardı." 

Demokrat Parti'nin milletin güçlü desteği ile iktidara gelmesinin darbecilerin oyunlarını bozduğunu hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Üstüne bir de milli iradenin desteğini almaktan ümitleri kesilince bunlar için her yol darbeye çıkmaya başladı. Sokakları karıştırmaktan, terör örgütlerinden medet ummaya, emperyalistlerin senaryolarında figüranlıktan yalana ve iftiraya kadar her yolu mübah sayan kirli bir siyaset anlayışına sarıldılar. Sırf kendi çıkarları için meclisi itibarsız hale getirmekten, provokasyonlara çanak tutmaktan, darbe çığırtkanlığı yapmaktan bile asla çekinmediler. Ülkenin ve milletin başına gelen her felaketi kendilerine iktidar alanı açacak bir fırsat olarak görerek, çoğu defa da gizleyemedikleri bir sevinçle karşıladılar. Yapılan her hizmete, ülkeye kazandırılan her esere, her yatırıma, yükselen her inşaata, elde edilen her başarıya karşı çıktılar. Menderes'e hangi inançla saldırdılarsa, rahmetli Özal'a, şimdi de Cumhur İttifakı'na aynı nefret duygularıyla yöneldiler. Hükümetlerimiz dönemlerinde bunun sayısız tezahürleriyle karşılaştık. Eğitimi güçlendirmek için okullar inşa ettik, üniversiteler kurduk, öğretmen, akademisyen istihdam ettik. Ücretsiz bilgisayar ve kitaplar dağıttık. Hepsini de eleştirdiler."

Sağlık hizmetlerini geliştirmek için yeni hastaneler açtıklarını anlatan Erdoğan, "Şehir Hastaneleri kurduk. İçlerini en gelişmiş cihazlarla donattık. Personel eksiğini giderdik, hizmet kalitesini yükselttik. Hepsini de engellemeye çalıştılar. Adeta koronavirüs olaylarını yaşar gibi, bu şehir hastanelerini ve eğitim araştırma hastanelerini inşa ettik. Ulaştırmada ülkemizi boydan boya bölünmüş oto yollarla, hızlı tren hatlarıyla, havalimanlarıyla donattık. İstisnasız hepsinde de karşı çıktılar. Enerjide yerli ve milli imkanlara öncelik vererek, kalkınmamız için gerekli alt yapıyı kurduk. Attığımız her adımda önümüzü kapatmaya kalktılar. Hatırlarsanız, Akdeniz'deki sondajlarımızdan rakip ülkelerden daha çok CHP ve şürekası rahatsız oldu. Biliyorsunuz, kaç tane sondaj gemimizin Akdeniz'de olduğunu bilmeyecek kadar bunlar cehalet timsalidir. Biliyoruz yine rahatsız olacaklar ama şimdiden müjdesini milletimizle paylaşmak istiyorum. Fatih sondaj gemimiz 29 Mayıs'ta İstanbul Boğazından geçerek, yeni sondajlar için Karadeniz'e açılacak." değerlendirmesinde bulundu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapma hedefiyle sanayiyi geliştirdiklerine vurgu yaparak şöyle konuştu: 

"Ticaretimizi büyüttük, ihracatımızı artırdık, artırıyoruz. Üretime yönelik istihdamı rekor seviyelere çıkarttık. Bu zihniyet hepsine engel olmaya çalıştı. Türk Milleti 15 Temmuz darbe girişiminde sokaklarda hainlere canı pahasına mücadele verirken, tankları alkışlayan, televizyon başında sonucu bekleyenler işte yine bunlardı. AK Parti ve MHP olarak ülkemizin en büyük üretim reformunu hayata geçirirken de yine bunlar vardı. Dün ezandan, İstiklal Marşından, bayraktan, birliğimizden, beraberliğimizden rahatsızdılar bugün de rahatsızlar. Dün milli iradeye rağmen iktidar rüyası görüyorlardı, bu günde aynı rüya ile avunuyorlar. Dün darbeden, emperyalistlerin desteğinden, felaketlerden medet umuyorlardı bugün de aynı beklentiye özellikle sarıldılar."

Erdoğan, "Sayın Bahçeli'ye, ekibindeki tüm MHP'li kardeşlerime, Türkiye'nin tarihinin en zorlu mücadelelerinden birini yürüttüğümüz bu dönemde sergiledikleri dirayet ve verdikleri destek için şükranlarımı sunuyorum. Yassıada’nın demokrasi ve özgürlükler adası haline gelmesini sağlayan, yatırımları gerçekleştiren Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğimize, Sayın Başkana ve ekibine, hasbi ve özellikle milletim adına teşekkür ediyorum, hasbi olarak bunu söylüyorum” dedi.

- TBMM Başkanı Mustafa Şentop

TBMM Başkanı Mustafa Şentop ise 27 Mayıs darbesinin yol açtığı travmaya yönelik yüzleşmenin, bu travmayı ortadan kaldıracak bir yeni başlangıç olduğunu belirterek, "Bu sembolik adada yükselen binaların malzemesi maddi unsurlar değildir. Bu adada gördüğümüz her binanın temelinde milletimizin özgürleşme iradesi, darbelere karşı çıkma direnci, anayasal düzeni savunma kararlılığı bulunmaktadır. İşte bu yüzden bugün Yassıada'nın bu yeni yüzü sıradan bir imar ve peyzaj çalışması değil, tarihi bir yüzleşme ve yepyeni bir başlangıçtır." diye konuştu.

Şentop, milletin vicdanında açtığı derin acı, uzun yıllar hissedilen bu askeri darbenin demokrasiye yönelik bir suikast olarak gerçekleştiğini, milletin özgürleşme iradesine olduğu kadar, kalkınma çabasını da engelleyen gerici ve ilkel bir tertip olduğunu kaydetti.

Bu tertibin sonunda Başbakan Adnan Menderes ile bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idam edildiğini anımsatan Şentop, bu cinayetlerin yalnızca bu üç önemli vatanpervere ve ailelerine değil, onları seçen millete yönelik de bir zulüm olarak tecelli ettiğini dile getirdi. 

TBMM Başkanı Şentop, sandığa ihtiyaç duymadan ve milli iradeye dayanmadan iktidar olmak isteyen kesimlerin meşrulaştırmaya çalıştığı, özlemle andığı bu askeri darbenin ruhunun uzun yıllar milletin ve sivil siyasetin önünü kestiğini, Türkiye'nin kalkınmasına yönelik hamlelerin en büyük engeli olduğunu vurguladı.

Türkiye'de gerçekleşen askeri darbeleri, ikbal ve iktidar arayışındaki bir grup maceracı ve çetecinin girişimi saymanın eksik kalacağını belirten Şentop, şöyle devam etti:

"Ülkemizde gerçekleşen her askeri darbenin asıl sebebi Türkiye'nin bağımsız politikalar geliştirecek güce erişmesini engellemektir. Bu sebeple milli kadrolar ne zaman Türkiye'yi ilerleme istikametine soksa bu hamleleri kendileri için tehdit gören odaklar harekete geçerler. Darbecilerin teşebbüslerine gerekçe olarak ilan ettikleri her şey dışarıdan tezgahlanan bu suikastlerin bahaneleridir. 12 Mart 1971'de, 12 Eylül 1980'de, 28 Şubat 1997'de ve en son 15 Temmuz 2016'da millete kasteden hain girişimlerin ilk halkası olan 27 Mayıs askeri darbesi muhakkak ki yabancı bir aklın, gayri milli bir duruşun ve kifayetsiz bir siyasi çizginin eseridir. Böyle olduğunun en açık delili 27 Mayıs askeri darbesinden itibaren belli aralıklarla gerçekleşen anti demokratik müdahalelerin milletin refahı ve özgürlüğü aleyhine netice vermiş olması, her darbeden sonra Türkiye'nin saldırılara daha açık ve yabancı güçlere daha fazla bağımlı hale getirilmesidir."

TBMM Başkanı Mustafa Şentop, meşum bir hadise ve hastalıklı bir geleneğin ilk örneği olan 27 Mayıs askeri darbesinde cisimleşen tavrın, Türkiye'nin o tarihten itibaren mücadele ederek gerilettiği ve her an kendisine karşı müteyakkız olunması gereken bir anlayışın ürünü olduğunu söyledi.

Bu anlayışın her an fırsat aradığının 15 Temmuz darbe girişiminde açık ve uyarıcı bir şekilde görüldüğünü dile getiren Şentop, "Demokrasimiz, sivil siyaset ve aziz milletimizin hukukunu bizzat koruma şuuru 27 Mayıs askeri darbesinden bu yana iftihar edeceğimiz seviyede gelişmiştir. Bugünlere kolay gelinmemiştir bu gelişimin sağlanması için çok ağır bedeller ödenmiştir." dedi. 

Şentop, toplum ve siyaset hayatının çok uzun yıllar 27 Mayıs askeri darbesiyle açılan ve Yassıada yargılamalarıyla derinleşen bir yarayla yaşamak zorunda kaldığını belirterek, 27 Mayıs'ın hukukun araçsallaştırıldığı, milli iradenin tepesinde bir kılıç gibi sallandığı dönemin miladı olduğunu kaydetti.

 Yassıada'nın, başta Adnan Menderes olmak üzere milletin temsilcilerine en ağır muamelelerin reva görüldüğü bir kötülük ve işkence merkezi olduğunu hatırlatan Şentop, şunları ifade etti:

"Yassıada yargılamaları ve akabinde gerçekleşen idamlar, toplumsal ve siyasi hafızamızda tamiri çok zor yaralar açmıştır. Merhum Menderes'in elleri bağlı bir biçimde idam sehpasına götürülüşünü gösteren resim, siyasetçilere ve onlara güvenen milletimize verilen bir gözdağıdır. Bu alçaklık yetmezmiş gibi siyasi ve fikri mücadele yaptığını zanneden bazı gafiller zaman zaman bu fotoğrafı çıkarıp millete ve siyasetçilere dayatmaya kalkışabilmişlerdir." 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık" sözünün, Menderes'in bu fotoğrafı üzerinden üretilmeye çalışılan dayatmaya karşı bir kararlılık ve güçlü bir meydan okuma olduğunu vurgulayan Şentop, "Darbeciliğin yenilmesinde 15 Temmuz'da en açık haliyle ortaya çıkan milli direnişte bu meydan okumanın payı şükranla anılmayı her zaman hak edecek ölçüde büyüktür." dedi. 

Şentop, bugün bir araya gelerek yeni haliyle ziyaret edilen adanın 60 yıl önce işlenen siyasi ve hukuki bir cinayetin olay mahalli olduğunu belirterek, "Bu ada milli iradenin karşısına dikilen vesayet heyulasının sembol olarak uzun yıllar hafızalarda ve zihinlerde yer etmiş şeklidir. Bu yüzden bu adanın adı 2013'te Demokrasi ve Özgürlükler Adası olarak değiştirilmişti. Şimdi nihayi bir adım daha atılmakta, bu ada yep yeni yüzüyle milletimizin karşısına çıkmaktadır." diye konuştu.

-MHP Genel Başkanı Bahçeli

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise "27 Mayıs'ın 60. yılında Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın açılışıyla geçmişin kötü anıları geleceğin kutlu hedefleriyle berhava edilecektir." dedi.

Bahçeli, yakın siyasi tarihin sisli, bir o kadar da sancılı döneminin 60. yılında, üzücü hatıraları bir nebze de olsa tamir ve telafi eden anlamlı bir açılışa şahit olmaktan bahtiyar olduğunu söyledi.

Yassıada'nın yalnızca denizin ortasında sivrilen bir kara parçasının adı değil, aynı zamanda milli hafızalara kazınmış alacakaranlık bir devrin, hukuk kisvesiyle demokrasiye vurulan paslı zincirlerin simgeleşmiş yeri olduğunu belirten Bahçeli, "Zamanın hisarlarını bir mızrak gibi delerek günümüze kadar uzanan hak ve hukuk ihlalleri yıllar içinde milli gönüllere bir kor gibi nüfuz etmiştir. Bu sarih ve sarsıcı gerçek hepimizin münhasıran benimsediği tarihsel bir vakıa olarak hafıza kayıtlarına işlenmiştir. Yassıada'da hukuka deli gömleği giydirilmiştir. Adaletin fişi çekilmiş, Türkiye'nin bir dönemi delik deşik edilmiştir."

- Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın ülkeye ve millete hayırlı olmasını diledi.

Bakan Ersoy, 27 Mayıs 1960 gününün Türkiye Cumhuriyeti ve milletinin tarih sayfalarına "kara leke" olarak geçtiğini söyledi.

Cumhuriyetin özünü demokrasinin, demokrasinin temelini ise milli iradenin hakimiyetinin oluşturduğunu belirten Ersoy, "Kanı ve canı pahasına devletini kuran, yönetim şeklini belirleyen ve Türkiye Cumhuriyeti'nin istikbali için alın terini harç yapan aziz milletimizin iradesine yönelik her saldırı, onun kararını hiçe sayan her zihniyet, kendisini milletten üstün gören her kibirli vesayet odağı, Cumhuriyetimizin temellerine ve değerlerine yönelik açık bir tehdittir. Devletine ve milletine gönülden bağlı olan hiçkimse bunu kabul edemez ve böylesi bir anlayışın yanında yer alamaz." ifadesini kullandı.

Millete rağmen hareket eden bu kesimlerin sebep olduğu her şeyin acı, yıkım ve geri kalmışlık olduğunu vurgulayan Bakan Ersoy, Türk milletini yolundan çevirmeye, iradesine pranga vurmaya çalışanların sonunun hüsran ve hezimet olduğunu, bundan sonra da böyle olacağını kaydetti. 

Tarihin asla olup bitmiş olaylar silsilesi olarak değerlendiremeyeceğine işaret eden Ersoy, tarihin etkisi ve yankısının daima sürdüğünü anlatarak, "Tarihe 'geçmişte kaldı, önümüze bakalım' diyerek yaklaşırsak çok geçmeden ufkumuzun karardığı ve bakacak bir önümüzün olmadığı gerçeğiyle yüz yüze geliriz ya da başkalarının önümüze koyduklarıyla avunur, kimliğimizi, karakterimizi, milli varlığımızı, manevi köklerimizi kaybederiz." dedi.

Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin geçirdiği değişimin net bir ifadesi olduğunu dile getiren Ersoy, şöyle devam etti:

"Yassıada ise hafızamızdan asla silinmemesi gereken bir bilinç ve farkındalığın anahtar kelimesidir. Milli hafızamızın daima güçlü ve canlı tutulması zorunludur. Çünkü bu hafıza varlığımızın somut ve soyut gerçeklerini, değerlerimizi ve deneyimlerimizi barındırır. Hepimizin malumudur ki bunları unutanlardan olursak aynı zamanda unutulanlardan da biri oluruz. İşte bugün açılışını gerçekleştirdiğimiz Yassıada Demokrasi Müzesi inanıyorum ki bu noktada daima bir hatırlatıcı olacaktır." 

"Başta Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu olmak üzere vesayet odaklarının ve iş birlikçilerinin karşısında dik duran, bu yolda hayatlarını veren tüm kahramanları rahmet ve saygıyla anıyorum. Onların hayatlarına el uzatanlar karanlığın içinde yitip gitmişler, bu kahramanlar ise güçlü, tam bağımsız ve lider Türkiye'nin ufkunda birer abide olarak ölümsüzleşmiştir." diyen Ersoy, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nın Bizans, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin izlerini barındırdığına işaret etti.

Bakan Ersoy, adadaki birçok eserin, ziyaretçilerini beklediğini belirterek, "Tarihi dokunun yanında 680 kişilik konferans salonu, 500 kişilik kapalı restoran, 80 kişilik kafe, 600 kişilik cami, 328 kişi yatak kapasiteli konaklama ünitesi, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'na kazandırıldı. Yine adı ve içeriğiyle geçmişin acı deneyimlerinin bugünün ve geleceğin çağdaş ve demokratik değişimlerine bağlayan birçok eser ziyaretçileri ağırlamayı bekliyor." dedi.

Açılış törenine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Meclis Başkanvekili Celal Adan, AK Parti İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman, TOBB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Kopuz, GTİ AŞ. Yönetim Kurulu Başkanı Arif Parmaksız ve GTİ AŞ. Yönetim Kurulu Başkan Vekili Gürsel Baran katıldı.

(A.A.)







Adınız Soyadınız
E-Posta Adresiniz
Kullanıcının E-Posta Adresi
Gönderenin Notu
Mesajınız Gönderilmiştir
İlginiz için teşekkür ederiz
ARAMA